Heidi

Heidi, küçük yaşta anne ve babasını kaybetmiş, büyükannesi tarafından büyütülmüştür. Ancak bir gün teyzesi Dete onu, İsviçre Alpleri’ndeki dağ evinde tek başına yaşayan huysuz ve içine kapanık büyükbabasıyla yaşamaya gönderir. Herkes büyükbabanın sert, soğuk biri olduğunu söylese de Heidi onun yanında kendini kısa sürede mutlu ve özgür hisseder.

Dağlarda keçi çobanı Peter ile tanışır. Gündüzleri onunla birlikte keçileri otlatır, ormanda dolaşır, çiçekler toplar ve doğayla iç içe bir hayat sürer. Heidi, büyükbabasının kalbini yavaş yavaş yumuşatır; o sert adam, torununa karşı sevgi dolu bir dede olur. Alplerin tertemiz havası, yeşil çayırları ve gökyüzüne uzanan zirveleri Heidi’nin iç dünyasını da güzelleştirir.

Ancak huzur uzun sürmez. Teyzesi Dete, Heidi’yi zengin bir ailenin engelli kızı Clara‘ya arkadaşlık etmesi için Frankfurt’a götürür. Heidi, lüks bir evde, katı kurallar ve disiplin içinde bir hayat yaşamaya başlar. Clara’nın babası çok zengindir ama evde mutluluk eksiktir. Hizmetçilerden Bayan Rottenmeier oldukça kuralcı ve sevgisizdir. Heidi, Clara’yı çok sevse de şehir hayatına alışamaz. Alplerin özgürlüğünü, güneşini ve sevdiklerini özler. Gece uykuları bozulur, rüyalarında dağları görür, hatta uyurgezer olur.

Neyse ki doktor, Heidi’nin dağlardaki yaşamına dönmesi gerektiğini söyler. Clara ve ailesi bu duruma üzülür ama onun sağlığı her şeyden önemlidir. Heidi, yeniden büyükbabasının yanına döner. Döndükten sonra hayatı daha da güzelleşir. Clara da bir süre sonra Heidi’yi ziyarete gelir ve Heidi’nin enerjisi, doğanın iyileştirici gücü sayesinde Clara adım adım yürümeye başlar.

Heidi, yalnızca bir çocuğun büyüme ve kendini bulma hikâyesi değil, aynı zamanda doğanın, sevginin ve sadeliğin insan ruhunu nasıl iyileştirdiğini anlatan bir eser olarak hafızalarda yer edinir.

Temalar: